Sunday, May 04, 2008

Türkçülük gününde Atsız'a saldıran sözde Türkçü


Öncelikle Bahsi olunan sözde Türkçü sözde Türk için

http://www.turkcutoplumcu.com/index.php?ind=news&op=news_show_single&ide=313


Adamın teki bir şeyler karalamış kendi çapında hem de Türkçü isimli bir ağelinde Türkçülük gününde. Özellikle bugünü beklemiş ve Türkçülük Bayramında yayınladığı yazıda Türkçüler içine nifak atabilecek bir söylem içine girmiş.

“10'lu yaşlarımın sonu 20'li yaşlarımın başlarında şiddetli bir aşk haliyle Hüseyin Nihal Atsız hayranıydım. Türkçülüğü ilk önce onun kitaplarından öğrendim”

Diye başlayan Atsız’a veda ediyorum başlığı altında.

Birinin Atsız’a veda etmesi çok da umurumuzda değildir. Çünkü herkes Türk soyu için fedakarca ölüme Adsız sansız bir yokoluşa razı olamaz.Her insanın yapısında bu yoktur.

Ama işin ilginç yanı bu yazıyı yazan beyefendi denemeyecek şahsiyetin Alevilerin üzerine giderek Alevileri Türkçülükten soğutmak istemesiydi.Türkçülük derken esaslı bir Türkçülükten bahsediyoruz tabii Türk Irkının Kayıtsız şartsız üstün olduğunu güden bir Türkçülükten.

Atsız’a veda eden paşamız Muhteşem edebi ve tarihi bilgisiyle “Bozkurtların ölümü ve dirilişi” romanlarını beğenmemiş.

Dediğine göre “Bu romanlarda savaşmak, dövüşmek, baskınlar yapmaktan başka bir icraatleri olmayan bir topluluk anlatılıyordu”

Rahatsız etmiş Bu kişiyi Türk’ün savaşkan olması,Baskın yapması.Ama Bu icraatten başka bir icraati anlatmıyor muydu Bozkurtlar romanları?İşte işin saptırma kısmına geliyoruz.O kadar masumane başlayan bir yazının saçmalamaya ve bir Türkçünün elinden çıkmadığını anlamaya başladığımız noktaya.

Bozkurtlar romanı Türk Milletine fedakarlığı aşılayan bir romandır.Sadece savaşta fedakarlığı da değil,Toplum içi kaynakların paylaşımında fedakarlığı,Orta asya Türklüğündeki Toplumcu durumu açıklayan bir fedakarlığı.Bencillikten uzak aile içi ilişkiler ve birçoğu.

Aynı zamanda yine fedakar bir aşkı da anlatır Almıla ve Pars...

Türk Kızının Almıla üzerinden şimdiki narin tırnağı kırılınca ağlayan saçı bozulunca deliren kokonalar yerine kendi kararını kendisi veren,kendi ayakları üzerinde durabilen bir karaterde olması gerektiğini de anlatır.Yani kadının özgürlüğünü savunur!!!!

Romanda bir felsefeci çıkar karşımıza kuruntu kuruntu diyerek Türkün aklını karıştırıp onu zayıf bırakan. Bu da şimdinin garip ideolojilerine ve Türk’ü Türkten uzaklaştıran duruma bir göndermedir.

Keza Türklük Çin egemenliği altına girince Büyük şehirde yoz ve yobazlaşması, anlatılır.İstanbul’un şuan ki durumu malumunuz!

Daha fazlasını da yazarım ,Bozkurtlar ikilemesinden koskoca bir akademik tez çıkar ortaya ama tabii anlamak isteyene.Anlaşılan Bu beyefendi bunları anlamak istememiş.Ee anlamak istemeyince bu zatı muhterem Kür Şad’ın kahramanlığının nedenlerini ve derinliğini de anlamamış,anlamak istememiş ve insanların aklını bulandırmak için aslında Kür Şad da gerçek adı değil diye kendi kendini tatmin etmiş.
Evet Kür Şad gerçek adı olmayabilir ama Kür Şad ismini çocuklarına veren insanlardan rahatsız mı oluyorsunuz ki böyle bir şeyi konuyla alakası olmamasına rağmen burada belirtiyorsunuz?Çok mu paranoyak oldum? Hayır olmadım.Dedik ya bu kişi Türkçü değildir tamamen Türkçülüğü saptırma amaçlı çıkarcı adamın tekidir diye!

Gelelim bu adamın diğer konularına.

Hadi Türkiyede Kaç kişi Kür Şadla ilgilenir ki bu şekilde Atsız’ı kötüleyemeyiz demiş ve beyefendi Alevileri ve okumamış etmemiş yeni yetme bir kısım Türkçüyü Atsızdan soğutacak populer tarihi konulara at gözlüğüyle bakmaya başlamış.

“Atsız’ın pek çok makalesini okudum. Yaşadığı dönemin koşulları gereği çok da doğru geliyordu anlatılanlar. Bununla birlikte yavaş yavaş Atsız’ı da sorgulamaya başlamıştım. Atsız Türkçüydü ama neden bu kadar çok seviyordu Osmanlı hanedanını ??!!!”

Soru işaretleri ve ünlemler tümceyi sonlandırırken koyduğu...

Elim ayağıma dolaştı birden ne de büyük sorular uyandırdın beynimde,büyük üstad.

Atsız’ın pek çok makalesini okumuş.Yav aşık olduğun adamın pek çok mu makalesini okudun? Yoksa adam olan hepsini mi okur.Yaşadığı dönemin koşullarını da pek çok makalesini okuduğu gibi yarım yamalak biliyorsa vay geldi halimize.

Atsız Türkçüydü ama neden bu kadar çok seviyormuş Osmanlı hanedanını.

Kusura bakmasın ama bu saçmasapan soruya bir tarafımla gülerim.32 yaşında bir de öğretmen olan adamın sorduğu soruya bakın.

Türkiye ne zaman kuruldu paşam?

Büyük selçuklu hanedanıyla değil mi?

Sonra ne oldu Anadolu Selçuklu,İlhanlılar,osmanlı hanedanı devam ettirdi ve son olarak Türkiye Cumhuriyeti var.

bu bile başlı başına bir neden değil midir?

Türkiyenin en uzun hüküm süren hanedanı ve Anadoluyu hatalarıyla sevaplarıyla Türk toprağı olarak yaşatan insanlar.Osmanlıyı seviyor da Atsız Fatihten Yavuzdan bahsederken gururla ve övgüyle bahsediyor da Selçukluyu dışlıyor mu? Kılıç Arslandan bahsederken dudak mı büküyor?

Yok ama amaç yeni yetme Türkçüleri ve Alevileri etkilemek ya saptıralım saptıralım duralım.Siyasetin iki yüzlü çıkarları uğruna ölü üzerinden bile prim yapalım!

Gelelim asıl geyiğe Atsız’ı tam kalbinden vuracak

O Osmanlı ki yüz binlerce Türkmen’in katili değil miydi ?

”Devşirmelerce yönetilen bir devleti bu denli sahiplenmek nedendi ?!!

Osmanlıca diye bir dil üretip Türk dilini tanınmaz hale getiren Osmanlılar Türkçülük açısından nasıl sahiplenilebilirdi ki ?!!

Atsız Türkçüydü evet ama neden hemen hemen her şiirine ve makalelerine Sünni Türklerin kültürü egemendi ?!!!

Atsız yoksa farkında olmadan mezhepçilik mi yapıyordu ?

Şah İsmail’e olan düşmanlığı neydi peki ?

Ya Yavuz’a olan hayranlığı ?!!!”

Devşirmelerce yönetilen bir devleti sahiplenmek nedenmiş...

Yok en iyisi kaldırıp atmak değil mi?

Devşirme sisteminin iyice güçlendiği Fatih Sultan Mehmet’e ve onun zamanına da sövelim İstanbul’u alması öyle ayrıntı kalsın.

Osmanlıcadan da vurmaya çalışmış atsız’ı

ben de Türkiye cumhuriyeti devletini sahipleniyorum ,yahudi dönmesini tepeme çıkartan da bu devlet,Türkçe yasası çıkarmayan da bu devlet!

Ha soralım bakalım bu paşa hazretlerine Arı Türkçeciyiz diye Osmanlının,Farsın,Arabın Bütün Pisliklerini temizleme sevdasını en uzun süre koruyan ve bu mücadeleyi veren kimdi?

Atsız Beğ değil miydi?!!! (paşa hazretleri ünlem ve soru işareti kullanımı tarzı ee üstad bu kadar bilgisiyle insanları etkilemeye çalışıyor ya bize de onun yaptıklarını taklit etmek düşer)

Yok hani Osmanlı’yı seviyor ya Arı Türkçeci olamaz Atsız,Osmanlının yanlış yönlerini eleştiremez atsız!O Osmanlıcayı ister Türk dili olarak değil mi? Osmanlıcaya karşı çıkmak için Osmanlıyı sevmemek lazım!

Neyse gelelim diğer muhteşem iddialarına paşamızın

“Atsız Türkçüydü evet ama neden hemen hemen her şiirine ve makalelerine Sünni Türklerin kültürü egemendi ?!!!

Atsız yoksa farkında olmadan mezhepçilik mi yapıyordu ?”
Offfff ne büyük bir tezat ne büyük bir çelişki elim ayağıma dolaştı Atsız’ın bu çelişkisini üstadımız 32 yaşında ama Bozkurtlar romanından sadece savaş sahnelerini aklında tutabilen biri olarak gözlerimizin önüne serince.

Öncelikle soralım üstadımıza senin yazılarında yarım yamalak bir Alevi Türk Kültürü egemen sen mehzepçilik yapmıyor musun?

Alevilik mehzep değildir geyiklerine girme aman haa.Türk’ün yaşadığı başka bir mehzebi dışlıyorsan mehzepçilik yapıyorsundur!

Sonra gelelim.

Osmanlıyı sevmek Sünni Türk kültürü öğesi midir?

Yolların sonu gibi Muhteşem bir şiiri yazmak Sünni Türklük müdür?

Davetiyede Kılıç Arslanı,Attilayı ve Şükrü paşayı anmak Sünni Türklük müdür?

Geri Gelen mektuptaki o büyük aşk Sünni türklük müdür?

E öyleyse Alevi kültürüne pek bir şey kalmamış anlaşılan.Bundan mı rahatsız oldu yoksa Alevi olmayan Alevi üstadımız.

Mesele Aleviyle Sünni arasındaki ayrımı açıp Türklüğü bölmek olunca böyle yazmak doğal elbette.

Ama Atsız değil midir Şii Sünni Ayrımını Arapın kan davasını gütmek olarak gören Türklük içerisinde!

“Şah İsmail’e olan düşmanlığı neydi peki ?

Ya Yavuz’a olan hayranlığı ?!!!””

Aha yine karşılaştık o muhteşem Soru işareti ünlem birlikteliğine yav ne büyük sorular uyandırdın aklımda Sinoplu hemşehrim benim.

Şah İsmail’e düşmanlıkmış.Nereden çıkardı acaba bunu.

Siyaset yapayım insanları Türkçülükten soğutayım mantığı olunca insanda bunu da uydurur elbette. Tarihe bakınca Anadoluyu ve çevresini Türk toprağı olarak Tutmakta Osmanlının gücünün yettiğini gördüğünüz zaman Şah İsmail Düşmanı olursunuz hemen değil mi?.Nasıl çocukça bir bakış açısıdır bu “anne var ya 400 yıl öncesindeki Türk büyüğüne düşman Atsızzzzzzzzzz” Tarih böyle mi yorumlanır! Yoksa oturulur ders mi çıkartılır!Doğruya doğru eğriye eğri mi denir!

Yavuz’a olan hayranlığı...

Ne büyük günah ne büyük günah.

Yavuz’un yapmak zorunda olduğu Şii Türkmen idamlarında bütün suçlu Yavuz muydu?

Şah İsmail O Şii Türkmenleri Ülke içinde ayaklandırmıyor muydu?

500 yıldan beri Osmanlı Hanedanı olan Anadoluyu Yavuz gücü ve kerameti kendinden meçhul Şah İsmaile bıraksaydı ayaklanan Türkmenlere dokunmasaydı en basit çözüm buydu değil mi?veya da sandık başına giderdi referandum yapardı Şahı mı Padişahı mı istiyorsunuz diye.

Evet Katliam hoş bir şey değil.Atsız için kabul edilebilir sizin için olmayabilir.Ama düşünmeden etmeden böyle saçma sapan konuşmak Muhteşem Türkçü üstadlara hiç yakışmıyor.Yorumlayıp gelecekte hataya düşmemek için Şah ne hata yaptı Yavuz ne hata yaptı diye düşünmek varken Ne gereği var böyle luzumsuz tartışmalara.

Gelelim Atsız’ın yavuz’a asıl hayranlığına.

Biraz biyolojiden bahsedelim büyük ihtimal üstadımız fen bilimleri denen olguya yabancı olduğundan dediklerimizi tam kavrayamayacak zaten yazılarındaki analitik düşünce eksikliği de bunu belli etmekte ama olsun biz sizler için bahsedelim.

doğada bir canlı Türü nufusu arttıkça ve güçlendikçe çevrenin onun güçlenmesine karşı mukavemeti artar ve ister istemez O güçlenen ve nufusu artan canlı türü zayıflar sonra yeniden güçlenir böyle döngü devam eder veya da o Tür tamamen yok olur e haliyle yeniden güçlenemez.

Yavuz Osmanlıyı en güçlü anlarına taşımış,taşımasıyla da Çevrenin yani Düşmanların mukavemeti o oranda artmıştır.Yavuz buna rağmen devletini uzun süre güçlü tutmayı başarabilmiştir.Burada mukavemet derken her türlü sadece askeri mukavemetten bahsetmiyoruz,Yavuz Osmanlının yüzyıllardır ileri gelen sistemi yüzünden tek adamdır neredeyse çevresindeki herkes çıkarcıdır çünkü devşirmedir her türlü mukavemetten bahsediyoruz.

İşte Yavuz Bu başarısıyla doğa kanunlarına bile uzun süre direnebilmiştir.

Yavuz bu yüzden Atsız’ın hayranlığını kazanmıştır.Muhteşem bir komutan,muhteşem bir devlet adamı,iyi bir şair.Doğaya özellikle de çöllere meydan okuyabilen iyi bir intikalci!

Ha ama Osmanlıyı baştan aşağıya düşman ve Kötü bir devlet olarak niteleyince Tarihine bok atmayı marifet sanan zihniyet tarafından elbette bunların bir önemi yok değil mi büyük üstad?Ben boşa konuşuyorum.

3 mayıs hakkında da çok eğlenceli şeyler yazmış üstad.Yav şu makalelere gülen suratlar koyabilsem msnde yazışıyor misali “euhduehudheu” yapabilsem ne güzel olur.
İsmet Paşa Turancıymış yav.

Büyük Turancı İsmet Paşa.Cengiz Han İsmet

Sabahattin Ali’yle Hasan Ali yücel de Çağatay’la Ögeday herhalde.

Yav üstad karıştırmayasın? Hasan Ali Türk eserleri basmak yerine Bastığı Yunan eserlerinden Enosisi,Bastığı Sovyet eserlerinden de komunist leninist bir Enosisi hayal etmesin?

Sabahattin Ali’de O arada Atatürk’e karşıtı sözde hicviyelerinden yazar böylece Türklerde Milli devleti unuttururdu.

Bir deli kuyuya taş attı kırk akıllı çıkaramadı misali muhteşem Türkçü üstadın Atsız hakkında yazdığı temelsiz ve art niyetli yazıya savunma yazısı Tam 6 sayfa tuttu.

Napalım bu da art niyetlilere karşı Atsız’a olan boynumuzun borcu.

Ha durun Durun Türk Irkı üstün değil üstada göre,mazlummuş.Hangi Tarih yazmıştır ki mazlumların egemenliği tamamen ellerine alıp üstün olduğunu!

Hatırlatma:üstünlerin de hataları olur büyük üstad bunu da aklından çıkarma.Hatamız olduğunu Atsız karşıtı bir söylem olarak dile getirmen bile Atsız’ı bilmediğini ve art niyetli olarak bu yazıyı yazdığını gösteriyor!

Son sözlerim ise Atsız’ın muhteşem üstad’a göre sünni kültürüyle yazıp mehzepçilik yaptığı şiirlerinin birinden alıntı.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Degişilir topu da bir sokak kaltağına.”

Tanrı Türk’ü korusun!


Tardu 3 Mayıs Türkçülük günü gecesi 2008

64 yıl sonra 3 mayıs

Advertisement
64 yıl sonra 3 mayıs Ağhesabı

64 yıl sonra 3 mayıs

Altı üstü 64 yıl geçti Türklüğe karşı Yapılan Sözde Milli şef ismet’in saldırısına Yürekleri Türklüğe bağlı,bencilliği arkalarında bırakmış Türk gençlerinin kendiliğinden vucud bulan o unutulmaz nümayişinin ardından.Hiç kimsenin gücünü,dayılığını arkalarında hissetmeden Türklüğe karşı saldırıya tepki vermişlerdi şimdinin yaşlı koca kurt Türkçüleri o zamanın yılmaz Gençleri.

Tek parti diktası altında ezilmeleri miydi onları Türklüğe karşı bu saldırıya doğal olarak tepki vermeye zorlayan veya da Kurtuluş savaşının ve azınlıkların ihanetlerinin üzerinden daha birkaç yıl geçmiş olması mıydı.

Peki neden şuanın gençleri,biz yani onlara göre sözde kalan Türkçüler böyle bir tepki veremiyoruz?

Üzerinden çok mu geçti ki Kurtuluş savaşımızın ve azınlıkların ihanetlerinin.

Geçmiş Türkçü büyüklerimiz Türk Irkçılığını boyunlarında,yüreklerinde bir madalya gibi taşırken şuanın Sözde milliyetçilerinin,Ülkücülerin,kimi kısım Türkçülerin kara veba gibi Türk Irkçılığından kaçması neden?

Savaşın üzerinden çok geçti diyor ve bazı şeyler küllendi diyorsanız Rumun köpekliği Kıbrıs’ı Kürt ün beyinsizliği PKKyı Arap ın ve Kürtün Irak ın kuzeyinde Türkmen katliamlarını,hocalı katliamını,Sarı ırkın aşağılık temsilcisi Çinin inlettiği doğu Türkistanı ne çabuk unuttunuz?Ülkemizin Türk ün devletinin durumu o günden çok daha mı iyi?Bunların farkında değil misiniz?

Unutmadınız da Neden farkındasınız da o devrin Genç Türkçüleri gibi tepki vermez oldunuz?

Türkçülüğe kara veba gibi bakarak,Türk soyculuğunu savunacak yer olduğu zaman susarak veya kendinize göre muhteşem bir osmanlı portresi çizip her türlü etnik topluluğa islami bir hoşgörüyle bakmanız ne de mantıklı değil mi?

Şimdi hepimiz Türkçülükten korkmuyoruz hatta savunuyoruz diye çıkışanlar olabilir aranızdan.

Sizler de neyi savunduğunuzu biliyor musunuz peki?

Atsızcıyız diye dolaşıyorsunuz ortada ama oturup konuşmaya gelince Ata’mızın dedikleri şeyleri ne kadar anladığınız veya da Yazdıklarını ne kadar okuduğunuz okusanız bile nasıl bir çözümleme yaptığınızı çok iyi görüyoruz malesef.

Atsız Ata her daim bencillikten uzak olmasını isterdi Türkçülerin.İçinde bir damla dahi olsun bencillik duygusu taşıyanları da Türkçü olarak nitelemezdi.

Peki ya sizler?

Bireysel soyculuğunuzun,Türkçülüğünüzün önce duygu olarak sonra da düşünce olarak neye dayandığını ve nasıl sizde açığa çıktığının yorumunu yaptınız mı?


Neyse siz en azından Türk Irkının Dünyadaki diğer ırklara üstünlüğüne öyle ya da böyle iman etmiş kişilersiniz.Teorik ve duygusal anlamda olgunlaşır ve Irkçılığınızın ve Türkçülüğünüzün kökenlerini anlayarak bencillikten yüzde yüz ırak bir hale getirirsiniz eminim.

Peki ya Atsız’ın mezarı başında her yıl dualar eden ve onu bir daha düşünmeyen Irkçılık karşıtı sözde Türkçülere Yani doğru hedef olarak kimi ülkücülere ne demeli?


Türkçülüğün işlerine gelmeyen tarafını çıkartarak oyun hamuru gibi oynamaları,Kafalarının hala Osmanlı sisteminde olması ve saçmalamaları,Tarikat,cemaat bilmem ne gibi Türk e artık yakışmayan ve Türk e ayak bağı olan oluşumlara en azından hoşgörüyle bakmaları ve bunu islamla ilişkilendirmeleri.

İslam demişken bir kısım sözde Atsızcıların da Atsız’ı bilmeden anlamadan saçma sapan islam eleştirilerini de unutmamak lazım.

Biraz da başka türlü bir eleştiri yapalım Tüm Türkçülere ve milliyetçilere.

Türkçülük aydınlanmacı bir düşüncedir,aydınlanmacı bir düşünce olmalıdır.

Genel anlamda Milliyetçi guruh,sadece Türkçüsü,Türkçü Ülkücüsü,İslamcı Ülkücüsü ama dediklerine göre kendilerini Türk Milletine adayanlar.

Kaçınız Türk’ün aydınlanmada neye ihtiyacı olduğunu etüd ettiniz?

Medeniyetin ve kültürümüzün eserlerinin yoğrulmasında nasıl bir yol uygulanması gerektiğinin farkındasınız?Sanat,eğitim,bilim ilişkisinde neredesiniz?

Ben size söyleyeyim mi.
Hemen hemen hiçbir yerdesiniz.

Burada yazdığımız ve yazamadığımız bütün olumsuz durumlarımızın nedeni ise bellidir.
Kimi insanda türkçülük,Milliyetçilik,ırkçılık Bir tepki olarak ortaya çıkar.Bir tepki olarak gelişir ve bir tepki olarak kalır.Tepki ise bireyde ne teorik anlamda ne de etki anlamında bir gelişim gösteremez ve bu ve bunlar gibi içinden çıkılmaz olumsuzluklara neden olur.

Kimisinde ise tepki değil,aile eğitimi sayesinde veya da doğuştan kazanılmış düşüncedir.bu düşüncede ya zamanla bilinçli bir teori ve etkiye dönüşür ya da Tepkiselliğe doğru devşirilir ve üretkenlikten çıkar.

Herkeste Türkçülüğün aynı şekilde ortaya çıkmasını beklemiyoruz ama Türkçülüğün üretkenlikten uzak bir tepki olarak kalmasını da istemiyoruz.
İşi sadece tepkisel bir duygu olarak yaşayanlara da Türkçü denemez.

Türkçü ülkesi,vatanı güllük gülistanlık da olsa Her Türk ekonomik ve ahlaki açından en üst düzeyde de olsa Ülkesini vatanını Irkını daha ileriye götürmek isteyen.Onun soyunun korunması için en az tehlikedeki kadar tasalanan kısacası Türk için hiçbir zaman yetinmeyen kişidir.

Türkçüyüm diyen herkes sorsun kendine kimse bize sorun çıkarmasa.Amerika Avrupa ülkeleri ve komşularımız bizlere düşman olmasa içlerinde onlara karşı bu kini,Taaruz duygusunu yüksek tutup onları bertaraf etmek isteyecekler miydi?

Yani Türklüğü savunma sistemleri yine etkin bir şekilde olacak mıydı?Yoksa şuan ki tehlikenin farkına varmamış Türk soylu vatandaşlar gibi Türklük aşkına sahip olmadan yaşayacaklar mıydı?

Bugünkü uyanmamış Türk soylular ne kadar hatalıysa imgelendirdiğimiz o kusursuz dünyada da Türkçülük yapmayacak olan ama şimdinin Türkçüyüm diye dolaşanları da o kadar hatalıdır ki bu da şimdiki Türkçülüklerinin sadece Tepkisel bir zeminde gerçekleştiğini bize gösterir.

Bizler Bilinçi bir teori ve etki Türkçülüğünde gelişmek istiyoruz artık.

Keşke Türkçülük gününü anlatmak için yazacağım bu yazıyı bu kadar sert yazmak zorunda kalmasaydım ama durum malesef ki böyle.

Türkçülük gününü ne anacak,ne kutlayacak durumdayız beyler.

Türk ün Tanrı’sı önünde,Atsız Ata’nın mezarı başında herkes bir iç muhasebeye tutsun kendini.

Mezarına gidemeyenler de sadece Tanrı önünde muhasebeye tutsun kendilerini.

Bu yazıyı Tanrı Türk’ü korusuna uygun ve coşkulu düşmana karşı tehditkar bir sonlamak isterdim ama malesef olmuyor.
Ama eminim ki bütün bu olumsuzluklara rağmen

TANRI TÜRK KORUSUN!

2.5.08

Tardu

3 Mayıs,Milli İrade,Gayri Milli hükümetler!

Başbuğ Mustafa Kemal,uygulamaya çalıştığı ve kısa zaman zarfına rağmen başarıyla uyguladığı Türk Irkının Egemenliğe sahip oluşu ve Türklük lehine bir şuurlu demokrasi.

Başbuğ’un iradesi dışında Halk partisinin polislerinin,memurlarının,hakimlerinin Türk Irkına 30ların ortalarından itibaren baskısı,Başbuğ’un eserlerini yıkma politikaları ve nihayetinde Başbuğ’un Türk Uçmağına varışı ismet’in azıtışı Kızıl ordunun yüklesişi ve 3 mayıs 1944!

Türk devletinde Başbuğ zamanı harici hükümetler hiçbir zaman Milli olamadı.Türk devletinin araçlarını,kuvvetlerini Türk Irkının bekaası ve özgürlüğü için değil İlk başlarda Kızıllar tarafından senaryosu yazılan sonraları ABDnin de senaryoya ortak olduğu bir proje kapsamında kullanıldı.

Büyük Üstadımız Ata’mız Nihal Atsız’ın hayatı boyunca çektikleri sadece 44lerde çektikleri Sağır İsmet’in diktatoryası hükümeti zamanında çektikleri değildi.Atamız,Sağdan sola kim gelirse gelsin Türk Milliyetçisi,Türk Irkçısı ve demokrasinin Türkler için kullanılması gerektiğini söylediği için her daim baskı gördü.

O günden bugüne,demireller,1980deki ABD güdümlü darbe,ecevitler,Tansular,Mesutlar erbakanlar hep bu senaryonun piyonuydu.Türk devletinde Hükümet denilen baskı unsuru araç her daim Türklük,toplumculuk dendiği zaman ya onu polisiyle susturdu ya da mahkemeleriyle kimi zaman ise malesef ki 80 ve 44 olduğu gibi Askerleriyle.

Günümüze geldiğimizde ise Bu hükümet diktatoryası daha da bir baskıcı hale gelmeye başladı.

Atsız Ata’mız Faşizmin En büyük eksiğinin ve yanlışının Tenkit e izin vermemesi olduğunu söylemişti.

Biliyordu ki hangi görüşten olursa olsun ülkenin kurucu değerlerine sahip çıkıldığı ve Masumca Türk devletinin bekaası düşünüldüğü sürece şuurlu bir demokrasi kapsamında Tenkit geliştirici bir unsurdu ve Faşizmin bu yüzden ne devletini ne de Milletini geliştirmeye gücü vardı.


Şuan ki AKP hükümeti işte bu baskıcı düşünceyle Türklüğün,Türk Milliyetçiliğinin üzerine daha da sert gelmektedir.Devletle Milleti çatıştırmak temel amacıyla Devlet kurumlarını Milletin üzerine salmakta,sağcısından solcusuna Türk Milleti içerisinde çatışma ortamı yaratmak istemekte ve böylece ABD güdümlü senaryolarını Ülke içerisinde rahatça uygulamak istemektedir.

Türbanından,laikliğine oradan Cemaatin kirli oyunlarına.

Türkçüler olarak bizim amacımız ise Milli olmayan hükümetlerin her daim başa geldiği ülkemizde gayri resmi bir hükümet olarak yani egemenliğin asıl sahibi Türkler ve Onların en bilinçlileri ve sorumluluk sahipleri Türkçüler olarak Türkler arası barışı ve esenliği Türk ırkı lehine Kurmaya çalışmak,temel görüşlerimizden sapmadan propagandamızı davamızı Türk soylulara, Türk rejimini ve Atatürk ü tam bilmeseler bile seven ve sayanlara mantıklı bir şekilde anlatmaktır.Böylece Gayri Milli hükümetlerin Türkleri birbirine kırdırma sevdasını

Boşa çıkartarak Türk Irkının birleşmiş gücüyle Bu düzene dur demek ve Artık ülkemize Gayri Milli baskıcı,uşak hükümetlerin gelmesini engelleyecek bir Demokratik Milli darbeyi yapmayı sağlamaktır.

3 Mayıs’ın Bize emaneti budur!

Türk Soyu içi esenlikle,Türkçü bir düşünceye insanları yönlendirerek Milli Egemenliği Yeniden Tıpkı Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı Türk’ün eline vermektir.

Türkçülerin bu amacı sağlamak için gücünün olduğunu herkes bilmektedir.Türk devleti Türkler için vardı ve Türkçüler sayesinde yakın zamanda da yeniden Türkler için var olacaktır.Bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi dahi olmasın Çünkü

Tanrı Türk korusun!

2.5.2008

Tardu


http://turkcutoplumcu.org/index.php?option=com_content&task=view&id=512&Itemid=32

Tuesday, December 26, 2006

ATSIZ'IN İZİNDEN

Bir türlü elim gitmedi aslında bu yazıyı yazmaya halbuki o kara günün yıldönümü gelmeden önce yazıp bitirmeyi tasarlıyordum.Bir kaç kere başlamaya karar verdim ancak yapamadım.Çünkü onu anlatmaya onu anmaya ne kalemim yeterdi ne de bilgi dağarcığım.Bir kere de başladım yazmaya ancak karalayıp doğrudan çöpe attım.Çünkü ona layık olacak sözcük dizelerini bir türlü oturtamıyordum.Ağelimizdeki diğer andalarımdan bekledim yazmalarını ki üzerimden bu ağır yük kalksın benden daha bu konu da yazmaya layık birileri yazsın diye ancak onlar da benimle aynı sebepten ötürü yazamadılar anlaşılan.

Ama kaçacak yer yoktu kalemimden akan son kan damlası da olsa kalemimin yettiği gücün en son noktası da olsa yazmalıydım çünkü o bizler için yazmış bizler için tabutluklar görmüş bizler için hayatının son yıllarında bile hapislere konulmuştu.

Ve O kara günün yıldönümünün üzerinden haftalar geçmesine rağmen yazıyorum.

Şuan çocukluğum aklıma geliyor; babamın Bozkurtların ölümü romanını ilk elime verip "Oğul o kutlu adın nerden geliyor tam olarak öğren bakalım" dediği zaman.İşte her şey o an başladı benim için.İç güdüsel bir sevdanın bilinçli bir sevdaya dönüşmesi.İç güdüsel bir kimliğin somutlaşarak disiplinli bir şekilde vucud bulması.

Yazıyı yazarken yine tıkandım hakkında sakin ve durağan bir yazı yazamayacağım anlaşılan.

Acaba onun izinden giden bizler onu tam anlayabildik mi? Peki onu kötüleyen yerden yere vuranlar onun hangi sözlerine dayanarak onu yerden yere vurdular?Bizim gibiler onu anlamak için elinden geleni yapacaktır eminim bütün yazılarını baştan aşağıya onlarca kez okuyup yazıların birbirleriyle ilişki kurup.Kolay olmayacak ama Tam olarak anlaşılamadığını kendi tabiriyle "Ruh adam","Yalnız Adam" olarak bizlere anlatan Atsız tam manasıyla eninde sonunda anlaşılacaktır.Peki ya onu yerden yere vuranlar? Onun hakkında hiç bir bilgiye sahip olmayıp oturdukları yerden sallayanlar. Ruhlarını pazarlığa çıkarmış kişiler olarak nitelendiriyorum ben onları. En basit ve en yaygın hikayelerini bilirsiniz.

"İslam düşmanı Atsız"

"Türklüğü Şamanizme geri döndürmeye çalışan Atsız"

Ruhlarını Pazarlığa çıkarmış kişilere sormak lazım Atsız'ın Ötüken dergisindeki KONUŞMALAR adındaki makale serisini okudunuz mu? O makale serisi boyunca anlatılan ahlak ve manevi değerlerin hangisi sizde vardır? Ha tabi sizler göstermelik ahlakçısınız değil mi? Göstermelik olarak namazınızı kılar cemaatinize veya da takıldığınız diğer topluluklara "bak ne de imanlı adam" dedirtmek için elinizden geleni yaparsınız.Doğrudan Dine verilen değeri görmek istiyorsanız eğer özellikle konuşmalar 1 makalesi tam size göre olacaktır haberiniz ola.Onunla da mı yetinmeyeceksiniz Türkçülüğün meseleleri isimli makale size daha da doğrudan Atsız'ın Türk'ün Milli dinine bakış açısını gösterecektir size. Tabi aslında sizin derdiniz Atsız'ın dinsizliği veya da dine olan verdiği değer değil değil mi? Sizin derdiniz Türkçülüğün ta kendisi,sizin derdiniz Türklüğün ta kendisi.Din size kalkan sadece. Göstermelik bir kalkan. Halbuki bunu yaparak Kafirliği önde gidenini siz yapıyorsunuz.Biliyorum ki bunun da farkındasınız.

İstemezdim aslında Atsız'dan bahsederken bu namussuz eşkıya sürüsünden de bahsetmeyi.Onu anlatırken Türk okullarında eserlerinin nasıl tahlil edilerek yeni nesillere aktarıldığından bahsetmek isterdim.

Onu anlatırken kendi deyimiyle "Disiplinli Millet"e onun sayesinde nasıl ulaştığımızdan

Onun sayesinde Başbuğ Mustafa Kemal'in emaneti Türkçü Türkiyeyi nasıl diriltiğimizden

Onun sayesinde Büyük Türkeli'ne emin adımlarla nasıl yürüdüğümüzden Bahsetmek isterdim.

Düşününce çok şey istediğimi anlıyorum. Onlarca yıl Moskof'un ondan sonra da ABDci ABci devşirmelerin başta olduğu bir memlekette bunu istemek elbette çok şey istemek anlamına gelir. Varsın olmasın istediklerimiz bugün yerine gelmesin.Onun eserleri var oldukça onun eserlerini her gün bir çocuk okudukça sayımız bin değil bir bile olsa gün gelecek onun kitapları makaleleri şiirleri okullarda okutulacak onunla yetişen nesillerin kızıl elma'mız Turan'ımıza yürüyeceği ve Turan'ı başaracağı kesindir.

Bunu durduracak ne bir ABci Ne bir Kürtçü ne de bir siyasal İslamcı bulunmaktadır.

Kaldı ki sayımız bir değil binlercedir.

Bizleri durdurmaya çalışan ve şuan güçlüymüş gibi görünen bu kesimlerin aslında kısacık ömürleri kalmıştır.Evet onlarca yıl bu it soyları tepemizde bulundu ama artık Türk Milletinin uyanık evlatlarının sabrı taşmıştır.Türk milleti artık üzerinde oynanan oyunları anlamış anlamayanlara anlatmaya yönelmiş ve de 80 ithilali sonrası üzerindeki ürkekliği,ölü toprağını atmaya başlamıştır.Nurcusu,Siyasal İslamcısı,siyasetçisi,de bunun farkındadır ki Türk Milletinin uyanmakta olan evlatlarına milli ruh olarak tanıttıkları zehirleri sunmaya başlamışlar veya da onları milli ruhtan uzaklaştırmak için dini de içine alan onlarca farklı yol sunmuşlardır.

Ancak Türk Milletinin uyanık evlatlarının top bataryasının namlusu artık onlara çevrilidir.İçinde bulunan top mermisinin barutu da Atsız'ın başlattığı 3 Mayıs 1944'teki ruhtur.Tepelerinde patlayacak top mermilerinin hangi koordinatlardan atıldığı da açık ve seçiktir ancak bu da bizim için olumsuz bir durum değildir. Çünkü Top bataryalarının konuşlandığı yer Yüce Türk Irkının Mete'den Kür Şad'dan Alparslandan aldığı yüreğinin ve bilincin ta kendisidir.Bu yüreği ve bilinci de Türk Milletinin uyanık evlatları uyanmakta olan evlatlarına Atsız'ın kaleminden aktaracak ve böylece Nurcular başta olmak üzere Siyasetçilerin ve siyasal islamcıların tepesinde Bütünleşmiş Türk Irkının disiplinli evlatlarının son top mermisi patlayacaktır.

Tardu 24.12.2006

Monday, November 20, 2006

SAHTE TÜRKÇÜLER,SAHTE MİLLİYETÇİLER!


Avrupa birliği faşizminin,ABD emperyalizminin ve bunların kuklası olan Pkk ve iç,dış diğer düşmanlarımızın emellerine ulaşmak için AKP'nin başa gelmesiyle iyice azıttıkları bu dönemde Aziz Türk Milleti de şerefsizlerin bu azıtışlarının ivmesiyle aynı ivmede olmasa bile Milliyetçi tepkisini ortaya koymaya başladı.Türk Milletinin sağcısından solcusuna herkes ulusuna,milletine,ırkına adını ne koyarsa koysun başında Türk olan bu kavramlara 80 sonrasından beri ilk defa bu kadar sahip çıkar oldu.Bu ortak milli tepkinin giderek kuvayi milliye ruhuna dönüşmesinden çekinen düşmanlarımız da bu birleşmeyi engellemek ve milli güçlerin hedeflerini saptırmak amacıyla ruh bilimsel savaş taktiğinin ürünü olarak içimize sahte Türkçüleri ve Milliyetçileri sokmaya çalışmaktadırlar.Örütbağ (internet) ortamında faaliyet gösterdiğimiz sizlerinde örütbağ takipçisi olduğunuz için bu sahte Türkçü ve Milliyetçileri bu çaşıtları(ajanlar) kurduğu ağellerinden (veb sitesi) bir kaçını örnekleyerek açıklamaya çalışacağım.



Büyükanıt Paşa'mız göreve gelmeden önce yapılan karalama çalışmalarını hatırlıyorsunuzdur. Paşa'mız hakkındaki saçma sapan iddaaları ve cep telefonlarına çekilen onlarca kısa iletiyi de.Türk Milliyetçilerin Paşa'mıza güvenini zedelemeye çalışan BOP çerçevesinde ABD destekli yeni Osmanlıcılık akımını destekleyen vatan haini Nurcuların Milliyetçilik adı altında yaptığı oyunların bir ürünü olan ağellerinde haberiniz vardır. Bu ağelleri Tarih'in en büyük kahramanı olan Kür Şad atamızın adını kurdukları ağellerine vererek Türklüğün simgesi Bozkurt'umuzu da simge olarak kullanıp Ülkücü camiayı yanlarına çekmeye çalışıyorlar.Paşamız hakkındaki iddaalarında Ülkücü camia'nın dini ve milli hasasiyetlerini ruh bilimsel savaşın bir taktiği olarak Paşamıza attıkları iftiralarda kullanıyorlar.Ek olarak Ülkücü camia'nın vatansever diğer gruplarla yakınlaşmasını eski Solcu ülkücü karşıtlığı defterlerini açarak engellemeye çalışmaktadırlar.Kullandıkları yöntemler iki arada bir derede kalmış tam bilinçlenememiş ülkücü gençliği yanlarına çekebilmek için baya bir göz boyayıcı.Bozkurt,Kür Şad,dini hasasiyetler,masonlara karşı olan duruş ve eskilerde kalmış komunizm tehlikesinden sonra giderek akıllanan ve millileşen bazı sol fraksiyonlara karşı önyargılar... Düşünelim bakalım bu ağelinin neresinde Milliyetçilik var adının Kür Şad'lı olması mı yoksa Bozkurt'u kullanması mı veya da milliyetçi söylemler gibi görünen bir kaç palavrayı sıkmaları mı? Milliyetçilik bir kaç söylemle oluyor mu peki? Milliyetçi,ülkücü kişi Büyükanıt Paşamız gibi aldığı her görevi namus bilmiş ve Milli dava için çok titiz çalışarak aldığı her görevi Türk'e yakışır bir biçim de bitirmiş bir Generalimize bu şekilde iftiralar atar mı?Yoksa vatana ihanet eden Nurcu,Pkklı,ABci,ABDci akımlar için direnci eskisinden daha kararlı bir şekilde devam ettirecek Paşa'mıza ve TSKmıza sonuna kadar destek mi verir? Milliyetçi,Ülkücü kişi Milli hasasiyetlere ulaşmaya çabalayan ve giderek millileşen akımlara sırtını dönüp sizden bir halt olmaz deyip yıkıcı ve bölücü mü davranmalıdır? Yoksa Türk milletinin iyi niyetli her bireyini her akımını Türkçü,Laik,demokratik,cumhuriyetçi çizgiye daha da yakınlaştırabilmek için onlara elini uzatıp birleştirici mi? Bu soruların cevapları açık seçik ortadadır.TSK'mızın yanında ve sadece Milli gayri Milli ayrımı yaparak birleştirici bir çizgi olmalıdır.Çünkü bunun aksi yanıtlar Ülkücülüğü ülkücülük olmaktan çıkarıp TSK karşıtı ve bölücü bir konuma sokacaktır. Zaten Nurcu ve diğer vatan haini toplulukların istediği de budur. Vatansız eniklerin kurduğu bu ağelinin bile vermek istemiyorum kusura bakmayın.

Gelelim Sahte Türkçü daha sınırlı ve açıklayıcı bir tanımlama yaparsak Büyük Üstadımız Atsız Ata'mızın çizgisinde olduğunu iddaa eden ağellerine.Google ve benzeri arama motorlarında "Hüseyin Nihal Atsız" diye arama yaparsak karşımıza ilk çıkacak ağellerinden en dikkate değer olanları şu ikisi olacaktır. www.turkcu.org,net,com (Helal olsun adamlara parayı bastırmışlar Türkçü isimlerin hepsini alıp Türkçü olmuşlar.) www.atsizcilar.com. Ağellerinin içeriklerini incelemeden aşağıdaki resme bakalım isterseniz.Bu ağellerin anahtar sözcüklerinde yani Meta Keywords başlığındaki sözcükler nasıl sizce? "Turancılık" sözcüğüne kadar güzel sözcükler cidden peki ya Turancılıktan sonrası "kurd,kurtculuk,pkk, kadek,dehap". İlginç değil mi? bu anahtar sözcüklerde kurde kurtculuğe gelene kadar eksiklik yok mu. Nerde bu sözcüklerde Özbek,Tatar,Kazak,Kızgız,Türkistan, Karaçay,Gagavuz,Uygur ve Büyük Türkeli'yle ilgili sözcükler Türk ülküsünün en önemli adımı yani Turan tek bir anahtar sözcüğe sığdırılıp bu kadar az mı vurgusu yapılır.Bu ağeli bütün Türk topluluklar için yapılmış değil mi yoksa?. Peki ya Türkçü salt kürt düşmanı mıdır?Türkçülüğünü sadece ve sadece bir kaç etnik özürlünün düşmanlığı üzerine mi kurmalıdır?Amaç Türklüğe gönül vermek isteyen gençlere sadece marjinal bir düşmanlık öğretmeye çalışmak olunca yanıtımız tabiki "Evet".Bu "Evet" yanıtının üzerinde duralım isterseniz biraz.Bu yanıtı anlama için PKK ve Türkeli'mizdeki Kürt etnik kimliğinin bölücülük olarak kullanılmasından doğan sorunları ve bu sorunların çıkış noktasını anlamak gereklidir.Sorunlardan biri PKKdır bu açık ve seçik ortada diğeri ise PKK'nın amacıyla ilintili Kürt etnik kimliği ve bu kimlik üzerinden azınlıklar yaratıp Türkiye'nin milli bütünlüğünü bozmaktır.Peki ya birbiriyle ilişkili bu iki sorunu devamlı kurcalayan ve sorunun temelini oluşturan dış güçlerin varlığı yadsınabilir mi?Sorunun temelinde dış güçlerin ve onların kullandığı gizli istihbarat birimleri yok mudur?Bu konuda da verilecek yanıt kesinlikle "Evet"tir.Şemdinli provakasyonunu hatırlarsınız.TSK'ya karşı yapılandırılan karalama olaylarını,bombalar patladıktan hemen sonra türeyen ve uzman çavuşlarımıza saldıran topluluğu,yargı üzerinden askerlerimize ve Paşalarımıza girişilen olayları.Çok sistematikti değil mi?PKK'yı aşan bir sistematiklik.Tamamen PKK'yı maşa olarak kullanan dış güçlerle ilişkili bir sistematiklik.Cevizkabuğunun geçen bölümlerinden birinde konuk olan emekli Tümgeneralimizin bu ve Diyarbakırdaki patlamayı Türkçülerin üzerine yıkılması konularındaki yorumu da PKK'nın yabancı gizli servisler tarafından maşa olarak kullanıldığı ve sorunun temelinde yabancı servislerin bulunduğu üzerineydi.Bu kısa açıklamalardan sonra dönelim şu bizim sadece ismi Türkçü,Atsızcı olan ağellerine.Kürtlükle ilişkili sorunlarda PKK sorununda madalyonun öteki yüzü hiç gösterilmez bu ağellerinde.Bu gibi konularda yapılan yorumlar üç,beş çeşittir."Asacaksın bu Kürtleri","Maymun soyları yine azdı","Kürt denen hayvan nesli o kadar pis kokar ki kesmek lazım topunu","iç savaş ....." ve türevleri.Ne kadar yapıcı yorumlar değil mi?Türkiye'nin geleceğini kurması gereken Türkçülüğün bireyleri olduğunu iddia eden bir ağelinde bir çok karmaşık ilişkinin bulunduğu kurtlar sofrası olan uluslararası savaş arenasına da bu çözümlerle çıkacak herhalde?Böylece üzerimize oynanan asıl oynananları görmeden Kürtlerden ve Kürtlerin kullanılmasından kaynaklı oyunların amacına hizmet ederek uşaklık yapıyor olacaklar.Ve işin en vahim yanı gerçekten Bu Irkı seven gençlerimizin,çocuklarımızın son 20 yıldır yaşadığımız acı olaylardan kaynaklı haklı nefretlerinin bu şekilde yönlendiriliyor olması(bu yönlendirilmelerde provakasyon amacıyla kullanılan bir nevi çözüm diye ilk böğüren,üyelerin arasındaki ağeli yönetiminin çaşıt(ajan)ı olan yapay üyelere de dikkatinizi çekeyim bu arada).Gençlerimizi,geleceğin Türkçülerini yönlendirmek keşke bu kadarla kalsaydı.İşin Türk'ü Türk'e kırdıran kısmını anlatmadık daha.Türk'ü Türk'e kırdırma kısmında bu ağellerinde vatanseverliğinden şüphe edilmeyek ülkücü gençliğe ve ocaklara ağır suçlamalarda bulunulmakta ve iyisiyle kötüsüyle bu zamana kadar Türk milleti için büyük işler yapmış bu kurumlara Kürtçü damgası bile vurulmaktadır.İkinci paragrafta anlattığımız gibi sahte ülkücülerin yaptıklarını bütün ülkücülere mal ederek ülkücü olmayıp Türkçü olan gençliğimizi ülkücü gençliğe ve o gençliğin bağlı olduğu AKP'nin CHP ile birlikte oy olarak en büyük rakipi olan MHP'ye gelecek oyları da engellemeye çalışmaktadırlar.Böylece bölünecek milliyetçi oylar AKP'nin lehine olacaktır.Tıpkı Genç Parti örneğinde olduğu gibi.Bu şekilde AKP'nin tek parti faşizmi devam ettirilebilecektir.Yani bir nevi sahte ülkücü sahte Türkçü danışıklı dövüşü diyebiliriz buna.(Bu arada belirteyim devamlı olarak Ülkücü Türkçü ayrımı yapmak zorunda kalıyorum toplulukları vurgulamak için. Her gerçek Ülkücü Türkçü olmak zorundadır.Ancak bunun tersi zorunlu değildir)Türkçüler olarak akıllanan sol fraksiyonlara yol gösterme görevimizi yapmadıklarından hatta bu görevi samimi olarak yapanlara saldırıya geçtiklerinde uzun uzadıya bahsetmek bile istemiyorum.Çünkü ülkücüye bile kürtçü diyerek saldırıya geçen insanların akıllanmaya başlayan sol fraksiyonlara yol göstermeye çalışmasını ve onları uzun vadede Türkçülük düşüncesine çekmeye çalışmasını düşünmek bile abes olur.

Damarlarımızdaki asil kandan korkan ancak ruhbilimsel savaşın taktiği olarak damalarımızdaki asil kanı bize karşı kullanmaya çalışan hainlere karşı dikkatli olalım.Gördüğümüz üzere çok çeşitli taktikler kullanıyorlar.Bu taktiklerle Türk milletini gruplara ayırmaya çalışan bireyler biliyorlar ki "Türk Milletinin kurutluşu milletin bütün bireylerinin Gerçek Türk ülküsünde birleşmesidir bu birleşmeyi sağlayacak olanlar da Türkçülerin ta kendisidir!"

Türk Irkı Sağolsun!

Esen Kalınız

TARDU

29.09.2006

Saturday, September 16, 2006

OSMANLI VE KİMLİK?

OSMANLI VE KİMLİK?


Osmanlı, geçmişimiz,Türk milletinin kuruduğu bir önceki devlet. Osmanlı bir İmparatorluk. Osmanlı içinde onlarca farklı milletten ve her tür dinden insanların yaşadığı bir mozaik. Osmanlı aslında onun hakkında tanımlama yapacak o kadar çok sıfat ve isim var ki. En güzeli de Osmanlı'nın kendi tanımı "Devleti Aliye". Peki Osmanlı gerçekten bir Türk devleti miydi yoksa hanedan soyunun Türklere dayandığı ancak Türklükle pek alakası olmayan çok uluslu bir devlet miydi? Hanedan soyunun Türklere dayanması ve içerisinde bir miktar Türk yaşaması onu Türk yapar mı? Peki bir devleti Türk yapacak olan olgular nedir? Bu satırlar yazılırken önder olarak kabul ettiğimiz Osman Bey'den GökSultan Abdülhamid Han'a kadar bir çok büyük Padişahımız aklıma geliyor. Onların anısına saygısızlık yapmak o kadar korkutuyor ki. Ama bazı gerçeklerden de bahsetmeden edemeyeceğim.

Kurulmuş bir devletin Türk devleti olması için en büyük etken ne olmalı. Günümüzün şartlarına göre Kayıtsız Şartsız Türk milleti egemenliği. Peki o zamanın şartlarına göre? Öncelikli şart Hanedanın Türk olması. Osmanlı hanedanının araya bir kaç gayri Türk kadın girse bile Türklüğünden şüphemiz yok.Peki ya ikincil şart?İkincil şartı ikiye ayırmak istiyorum. Birincisinden bahsetmek gerekirse öncelikle Yönetici hanedan harici diğer yüksek mevkili yöneticilerin Türk olması. Peki bunu Osmanlı ne kadar gerçekleştirmiş?Kaç tane Türk Sadrazam olmuş Vilayetlerin Eyaletlerin başında hatta Türk Eyaletlerinin başında kaç tane Türk yönetici bulunmuş. Birileri çıkıp şimdi devşirme sisteminin yönetimde Devşirilmiş ne idüğü belirsiz gayri Türklerin yaptıkları hizmetleri öve öve bitiremeyeceklerdir. Onlar her zaman bu şekilde temelsiz iddaalardan bahsedip bir kaç iyi örneği vermeye devam edeceklerdir.Peki ya Devşirme köpeklerin başlattığı yolsuzluklar işgüzarlıklar ne olacak.Üst kademelerdeki devşirmelerin İstanbul'a getirip sünnet ettirip memur olarak her bir vilayetin kurumun başına musallat ettikleri köpekler peki? Bu gerçeklere cevap veremeyecekler ve karşı savunma olarak biz Türklerden de kanı bozuklar çıktı diyecekler.(Yani bir nevi onlar soysuz ama , bizim Milletimizde soysuz demeye getirecekler).Ve işin komik yanı bu iddaa sahipleri kendilerini Türk Milliyetçisi olarak tanıtan tipler olarak karşımıza çıkacaklar.Neyse geçelim bu tipleri. Eleştirilecek çok yönleri var aslında başka bir yazımızda da bu konu başlığı altında bu tiplere değiniriz.Soysuz devşirmelerin memurluklara musallat edilmesi konusuna dönelim. Burada bir tarihçi gibi belge vererek konuşmayacağım. Kanıt isteyen açar tarihi kaynakları arar bulur. Bu memurların vergi adaleti nasıldı acaba,Gayri Türklere tanıdıkları haksız ,haklarla devletimizin asıl sahibi olan Türk Irkına yaptıkları haksızlıkları karşılaştırmak gerekirse hangi gerçekler çıkar karşımıza peki. Bu gerçeklerin çok da bizi memnun edici gerçekler olmadığını belirteyim. Vergilerle doğrudan ilişkili olan rüşvete gelelim.Devlet kurumlarına Rüşvetin yerleşmesinde bu memurların ne kadar etkili oldukları hatta rüşvet çarkının bunlar sayesinde döndüğü gerçeği de bizi pek memnun etmeyecektir eminim.Gelelim vergi adaletsizliği ve devlet kurumlarının devşirmeler sayesindeki kokuşmuşluğunun Türk Milleti üzerindeki etkisine. Acaba Anadolu'muza yapılan hizmetler ve yatırımlarla diğer Türkleşmemiş ve de Türkleştirmek için hiç bir zaman çaba harcanmamış bölgelere yapılan hizmetler arasındaki farkın oluşturduğu uçurum ne kadardır sizce? Çevrenize bakın anlarsınız.Hanedanın malı olan Toprakların geçim için dağıtılmasındaki Türklere karşı yapılan adaletsizliklerin çokluğu devşirmeler yönetiminde çok olağandı.Uzun lafın kısası devlet kurumlarında ezilen Türklerdi.Bir Türk devletinde Ezilen Türkler.Ezen ve Sefasını çeken ise Gayri Türkler!

İkincil şartın diğer şıkkına gelmek gerekirse eğer o da bir devletin Türk olması için Türk kültürünü ve dilini yaymaya enazından korumaya çalışmış olması gereklidir. Devşirmelerden bahsetmiştik. Hani şu Enderunda tıpkı bir Türk! gibi yetiştirilen devşirmelerden. Bunlar sizce Türk diline,kültürüne yeterince önem verdiler mi? Daha doğrusu verebilirler miydi? Tabi ki hayır.Böyle bir şeyin olmasını da beklemek iyi niyetle cahillikten öte bir şey değildir.Osmanlı döneminde devlet politikası olarak korunan değil de Türk milletinin kendi kendine korumaya çalıştığı bir Türk kültürü vardı. Buna karşı ne Türk diline ne de Türk kültürüne önem veren bir devlet yönetimi vardı.Hatta Türk kültürel yaşantısını müslümanlık inancıyla çelişir gibi gösterip bu şekilde yaşayanlara karşı çeşitli gayri insani girişimlerde bulunmuş bir devlet yönetimiydi bu.Devlet yönetiminin bu haline paralel olarak da Türkçe'yi ve Türk öğelerini aşağılık sayan bir aydın grubu türedi.Bu aydın grubu Türkçe ile edebiyat yapılamayacağını idaa eden Türklüğü dağlılıkla eş tutan ve insanların Türklüğünden utanması için çeşitli ruhbilimsel yöntemlere başvuran bir aydın grubuydu .Bu Aydıncıklarında oluşmasındaki en büyük katkı neydi peki? Tabiki ülke yönetiminde ağırlıklı söz sahibi olan Devşirmeler,dönmeler.Yani devlet yönetimi.Bu şartlar içerisinde fetih edilen veya da edilmiş bölgelerin kültürel olarak Türkleştirilmesinden bahsedemeyeceğimiz de çok aşikar değil mi?Kültürel olarak Türkleştirilmeyen,Türkleştirilmenin devşirme yönetiminde söz konusu bile olmadığı topraklarımız ne oldu peki? Biz onlara ne kadar özgürlük tanımış olursak olalım ilk fırsatta Osmanlı'yı sırtlarından vurdular.Fetih edilen toprakları kendimize bağlamak için ne güzel bir politika değil mi?Devleti Türk Milletinin kanıyla canıyla alın teriyle bir kaç yüzyıl parlak bir şekilde yaşatıp o yüzyıllar içerisinde Dönme devşirme yöneticilerin Türklük aleyhine icraatlarıyla yıkılışını,yükselirken kendi kendine hazırlayan bir politika.

Aslında yazılacak çok şey var bu konu hakkında. Osmanlı'yı Devleti Aliye'yi yıkılışa götüren bu piramitin her taşından bahsetmek zor.Ama emin olun ki bir çoğu Osmanlı'nın kimliğiyle alakalıdır.Osmanlı'nın kimliğinin tanımını ise yazdıklarımdan sonra sizlere bırakıyorum.

Bu yazıyı sonlandırıken dikkatimi çekti.Türk Milletinin başına musallat olan Gürcü ne kadar da benziyor değil mi devşirmelere?


Türk Irkı,Türk Devleti Sağolsun!

Esen kalınız.





Tardu

Tuesday, August 01, 2006

Kapitalizmin Kültürel Sömürü Maşaları II

Bir önceki yazımızda Kapitalizmin müzik türlerini kullanarak nasıl gençlerimiz kendi istediği şekilde yönlendirdiğinden bahsetmiştik. Bu yazımızda bahsedeceğimiz olgu da yine toplu iletişim araçlarıyla ilgili olan Sinema ve televizyonun kapitalism tarafından nasıl sömürü aleti olarak kullanıldığı. Hollywood sinema sektörünün üzerinde durarak sömürüye değineceğiz.


Akademi Ödüllü ( Oskar) Çarpışma (Crash) neden gösterime girmedi sizce?

İsterseniz önce izlememiş olanlar için kısaca filmin içeriğinden bahsedeyim. Film ABD de yaşayan etnik farklılıkların karşılık çatışmasını , eyalet sisteminin bir parçası olan Polis'in ırkçılığını anlatmakta. Beyazın siyaha; siyahın Asyalı müslümanlara asyalıların Güney Amerikalılara ırkçılığını anlayacağınız bütün bu etnik grupların birbirine karşı kinini, uyumsuzluğunu anlatmakta.

Baştan aşağıya Amerikan çok uluslu sisteminin eleştirisi yapısında.

Peki Neden 2003 yılı yapımı Bruce willis ve Monica Belluci'nin oynadığı Güneşin Gözyaşları ( Tears of the Sun) filmi geçtiğimiz yıllarda tüm dünya da gösterime girdi ?

İzlememiş olanlar içinde bu filmin içeriğinden kısaca bahsedeyim. Monica Belluci idealist bir doktor olarak Nijerya'ya gider ve orada Vahşi terorist Nijeryalılar tarafından kaçırılır. Bizim kahraman Amerikan Askeri Bruce da gözünü kırpmadan ekibiyle beraber Monica'yı ve de emirlere karşı gelerek görevi dışında başka insanları da kurtarır. Ne kahraman Asker değil mi ?

İki filmin farklılığını gördük ,sorulara aradığımız cevaplar bu farklılıklarda açık ve seçik olarak ortada.

Peki ya Kapitalist emperyalism filmlerini sadece yaptığı gayrimeşru insanlık dışı olayları örtmek ve aslında dünyayı daha iyi bir yere getirmeye çalıştığını anlatmak için mi kullanıyor.?

Bir Önceki yazımızda gençliğin müzik ile tüketiciliğe itilmesinden ve milli ve ahlaki olarak erezyona uğratılmasından bahsetmiştik. Bu amaç için sinema ve televizyon sektörü de en az müzik sektörü kadar etkin bir şekilde kullanılmakta.

90ların ortalarından beri küresel çapta gösterime giren gençlik komedisi türü sinema filmleri kapitalismin kullandığı en etkili silahlardan. Son yıllarda gençlerimiz tarafından yoğun bir şekilde izlenmiş olan Amerikan Pastası (American Pie) serisini taban alarak eleştirilerimizi yapalım o zaman. Bu sinema filminde bir önceki yazımızda karşımıza çıkan seks , alkol ve uyuşturucu üçgeniyle karşılaşıyoruz. Amaçları açık ve seçik bu üçgeni kullanarak köklerine bağlı , milli , dini refleksleri olan bizim gibi toplumların gençlerini etkilemek. Bu reflekslerden mahrum olacak gençlerin kapitalizmin sömürüsüne ne kadar açık olduğundan bahsedersek.Çevremizde tüketici ,uyuşmuş ve hayatı iki bacağının arasına sokan gençliğin haline bakmak yeterli olacaktır. Bu filmde ayrıca aile içi ahlak duvarlarının kalkması da önemli bir yıpratma planıdır. Alkole, sınırsız sekse izin veren izin vermeyi bırakın destekleyen bir aile modellenmiştir.

Ve gelelim kapitalizmin bir başka ve temel amacı olan hak tanımaz para kazanma dürtüsüne. Toplumları tüketici yapmak amacıyla müzik sektöründe uygulanan bütün özendirme çeşitleri bu sektörde de geçerlidir. Buna ek olarak çektikleri filmlerin çeşitli ürünlerini piyasaya sunarakta bu tüketim çılgınlığını tabiri yerindeyse gaza getirmektedirler. Mesela yeni gösterime giren animasyon filmi Buz devri 2 ( İce Age) . Bu film çıkar çıkmaz kapitalizmin bayraktarlığını yapan fast foodlarda çocuklar için oyuncaklı menüler çıkartılmıştır.

Başka örnekler vermek gerekirse Yüzüklerin efendisi , Matriks, Karayip korsanları, Constantine, Yaratık Predatöre karşı ve daha bir çok filmin çocuklar için oyuncakları, gençler ve çocuklar için bilgisayar oyunları, gençler için sound track adı verilen müzik kasetleri piyasaya sürülmüştür.

Hangi ana baba çocuklarının, ergen oğullarının kızlarının isteklerini geri çevirebilir ki ?

Hangi ana baba yavrularını mutlu etmek için elinden gelenin fazlasını yapmaz ki?

Kapitalizmin Kültürel Sömürü Maşaları 1


Pop Müzik ve Aşıladığı Yaşam Tarzı
Gençlerimiz son günlerde yaşam tarzından tutun da giyiniş tarzına kadar değişiklik gösteren bir evrim geçirmektedirler. Şimdi "Değişimin neresi kötü?" diyebilirsiniz. Evet değişim faydalı bir şeydir, değişimle zamanın gerisinde kalmaz daima ona ayak uydurursunuz. Yalnız değişimin de bir adabı vardır. Bu adapta en önemli olan etken kültüründen kopmamak ve değişimi onun üzerine şekillendirmektir. Yani değişimi kendi kültürümüz yönlendirmelidir. Fakat şu anki gençlerimizin geçirdiği evrimi yönlendiren ve kendi çıkarlarına göre kullanan kuvvetler, küreselleşmeyle beraber dünyaya hâkim olan vahşi kapitalist şirketlerdir. Bu şirketler gençlerimizin beğenilerini ve toplumsal millî bilinçlerini, gerek ticari gerekse bağlı bulundukları ülkelerin siyasi çıkarları üzerine yönlendirmektedir.

90ların başında açılan özel televizyonlarla ülkemize girişi hızlanan yabancı müzik kültürleri de kapitalist şirketlerin gençlerimiz üzerine yapılanların yönlendirmelerin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Amerika'nın başı çektiği ülkeler tarafından dünya ve Türk piyasasına sunulan müzik türlerini incelediğimizde hep aynı olgularla karşılaşmaktayız. Özellikle rap, hip hop , r&b ve klup tarzı müziklerde gençlerimize sunulan hep aynı şeydir. Zenginlik , tüketicilik, seks ve bunların bileşimi olan günü gün etmek mantığı.Yeni nesilleri bu mantığı aşılamak için yaptıkları genç beyinlerin içinde bir idol yaratmaktır. Bu idol de aşılamak istedikleri amaçların her türlüsünü yaşıyormuş gibi gösteren pop yıldızıdır. Bu yıldız şarkı sözlerinde nasıl zengin yaşadığını anlatmakta, ne de güzel kadınlara sahip olduğunu anlatmakta ve de en önemlisi nasıl da manevi değerleri takmadan yaşadığını yansıtmaktadır.Bu şarkılar da müzik kanallarında devamlı gösterilen görsel açıdan zengin, şarkıdaki hayatı çok iyi yansıtan profesyonelce hazırlanmış kliplerle desteklenmektedir. Bu görsel sömürü sadece kliplerle de kalmayıp bu müzik kanallarının ve de magazin içerikli diğer kanalların izlencelerinde yıldızların kişisel hayatlarını barlara,kluplere,eğlencelere gitmeleri, kimlerle yatıp kalktıkları devamlı işlenerek gençlerimizin bilinçaltına yerleştirilmektedir. Bu dayatmalara maruz kalan , ergenlik çağlarının verdiği bir heyecan ve bilinçsizlikle gençlerimiz " Vay be adama bak nasıl da yaşıyor diyerek" o hayata özenmektedir.

Özenilen hayatın temel nesnelerinden biri belirttiğimiz üzere bencilce bir tüketim anlayışıdır. Bu tüketim anlayışını yönlendiren kapitalist şirketler gençlerin özendiği yıldızlara pazarlamak istedikleri ürünün uzmanca ve sinsici reklamlarını yaptırmaktadırlar. Mesela rap dineleyne bir gencin hangi marka ayakkabı giyeceğinden tutun kafasındaki şapkanın markasına hangi fast food restoranında yiyeceğine kadar belirlenmiştir ve o gençte bunları maddi sınırlarını zorlayarak hatta geçerek temin etmektedirler. Bu kluber diye tabir edilen gençlerde de belirlenmiştir diğer pop müzik türlerini dinleyenler için de. Böylece bu ürünlerin sahibi sömürücü şirketler mallarını gücü olmayanlara, zar zor yetenlere bile pazarlama şansına erişir.

Bu gençlerimize dayatılan hayatın bir diğer temellerinden biri de ahlaki, manevi çöküntüdür. Özenilen hayatta seks, içki ,hatta uyuşturucu meşru gibi gösterilmektedir. Bu meşruiyette medeniyetimizin temel direklerinden biri olan aile yapısını ve dinsel değerlerimizi yıkmaya yönelik hamlelerdir.

Bütün bu hamlelerin bileşiminden doğan genç tipinde çevresindeki toplumsal,milli ve emperyalist düzenin getirdiği olumsuzluklara karşı bir duyarsızlık hakimdir. Yanıbaşında Irak bombalanırken ses çıkarmaz hatta umursamaz çoğu zaman da bilgisi olmaz, Irakta Türkmenler, Çeçenistanda Çeçenler, Doğu Türkistanda soydaşlarımız katledilirken hep bilgisiz ve kayıtsız kalır. Bırakın oraları her gün Pkk belası yüzünde şehitlerimizi uğurlarken cennete bir kere bile içinden geçirmez Türkiye'nin hali ne olacak diye. AB yolunda sayısız, bütünlüğümüzü bozucu tavizler verilirken bunların Türkiye'yi nereye götüreceğini düşünmez ve verilen tavizleri daha zengin daha rahat bir dünyaya adım olduğunu sanar. Bu da tam olarak Amerika,AB gibi kapitalist emperyalist sömürücülerin istediği genç tipidir Bu sayede ülkemiz üzerine gelecekteki ve bugünkü planlarını hiç bir toplumsal milli tepki görmeden uygulamaya başlar tepkiyi bırakın gençleri daha iyi ve daha rahat bir dünyaya ulaştıracağına inandırarak kendileri lehine kamuoyu oluşturur.

Kapitalizm'in kültürel sömürüsünün başka yöntemlerini bir sonraki yazımızda da inceleyeceğiz.

Tardu

15-4-2006

Thursday, May 11, 2006

Hüseyin Nihal Atsız





Ektiğimiz tohumlar yeşerecek
ve bizden sonrakiler;
önüne geçilmez bir sel hâlinde
kutlu topraklara ay-yıldızlı bayrağı dikecektir.
Bunu istememek, bunu çelmelemek için Türk'ten başka bir şey olmak lâzım

Atsız Ata "Turancıyız ne olacak?" adlı makalesini ne de güzel ve inançla sonlandırmış. O bu inancını ve öngörülerini benim gibi milyonlarca Türkçü gençe aktardı. Bozkurtların ölümü ve dirilişi adlı romanlarında hepimiz birer Göktürk askeri hissettirdi. Kür Şad'ın fedekarlığının 1300 yıl sonrasına bile nasıl yansıdığını anlattı. Onun bu eserini okuan bütün Türkler Tanrı Dağına Kür Şad'ın yanında gitmek istedi Çin Sarayını basarak. Öcüm Yağıda Kalmasın Budunum Tutsak olmasın diyerek içimizden.

Topal Asker Şiirinde ne de açıkça duygularını belirtmişti dünya nimetlerine dalmış insanlara karşı
"Kinimizin Şiddetiyle gebereceksin"
Ay yüzlü Güzel Konçuy Şiirinde Eşine olan duygularını da



AY YÜZLÜ GÜZEL KONÇUY

Mestim bugün aşkınla ay yüzlü güzel konçuy,
Gönlümde esip çınla, ay yüzlü güzel konçuy.

Şevkinle serab ettin, aşkınla harab ettin,
Payında türab ettin,ay yüzlü güzel konçuy.

Sensiz yaşamak boştur, birlikte ölüm hoştur,
Coştum, daha çok coştur, ay yüzlü konçuy.

Sevginle geçip serden, bildim yaralar nerden;
Eyvah kara gözlerden, ay yüzlü güzel konçuy.

Zulmetteki mahımsın, gönlümdeki ahımsın,
Ömrümde günahımsın, ay yüzlü güzel konçuy.

Lebler sücü, bir tas ver; hem neş`e ve hem yas ver;
Hançer mi o kirpikler, ay yüzlü güzel konçuy.

Almış beni albızlar, gönlümde yaran sızlar,
Kurban sana Atsızlar, ay yüzlü güzel konçuy...

12 Mayıs1945
Hüseyin Nihal Atsız

Topal Asker

Ey saçlari "alagarson" kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topla diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye ?

Sen Şişli'de danserken her gece , gündüz
Biz ötede ne ovalar ,çaylar,ne dümdüz
Yaylaları geçtik,karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.

Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
Biliyorum:Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz,topal...
Sen saglamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda cilveli , mahmur
Dolaşırken... Bizde tipi,fırtına,yağmur,
Kar altında kanlar döktük,canlar yıprattık;
Aç yaşadik, susuz kaldık,taşlarda yattık

Sen açılmış bir bahardın , biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
Gülme bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel,fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belali işe can atan

Anam,babam,karım,kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında...Gel,cevap ver,sen
Bana anlat,anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız ,fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalniz gönül verdiniz siz zevke,cazbanda...
Ey nankör kiz,ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.
Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi ! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!...
Gerçi salonlarda "yıldız" dı senin adın,
Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
................................................
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

H. Nihal Atsız

Wednesday, May 10, 2006

Bilge Başbuğ'un ardından 9 yıl




1997nin 4 nisanı saat geceyarısı 12 yi geçkin Bayındır Tıp merkezinin önünde yüzlerce kişi toplanmaya başlamıştı. O yüzlerce kişi ki vatanı namus bilmiş Türklüğü erdem bellemiş. Duydukları haberin gerçekliğini akıllarından bile geçirmek istemiyorlardı. Yüzler ellerini Allah'a açmış dua ediyorlardı umutla. Her geçen dakika umutları yiterken akıllarında tek bir şey vardı " Vatan ve onsuz geçecek yıllar". Saat 3.15 e geldiğinde merkezin önünde toplanan Vatan sevdalılarına acı haber verildi. Bilge Başbuğ uçmağa varmıştı. Bir anda sevdalıların içindeki acı hüzün sel olup aktı ; inananamıyorlardı inanamazlardı. Başbuğ ki kutlu davasında ne zorluklar atlatmış , Başbuğ ki Türklük uğruna tabutluklara kapatılmış yine de yılmamış Başbuğ ki sürgünler, Yassı adalar görmüş yine de davasına büyük bir şevkle iman etmişti. Ama inanmak zorundaydılar . Mustafa Kemalleri , Fatihleri , Alparslanları yanına alan Tanrı onu da yanına almıştı.

8 Nisan günü cenazesine gelenlerden Başbuğ'un ilk seminer çalışmasına gelen 7 gence söylediği sözü bilenler Türk ülküsüne inancın meyvalarını nasıl da verdiğini daha iyi anlamışlardı." Bugün sayınız parmakla sayılıyor ama yarın meydanlara sığmayacaksınız. Bir sonraki seminerimizin konusunu şimdiden ilan ediyorum: Sen istersen o bir hayal değildir." Ankara'ya Başbuğ'u uçmağa uğurlamak için milyonlarca ülkücü akın etmişti.

Bugün Başbuğ'un uçmağa uğurlanışının üzerinden 9 yıl geçti. Türk milletinin getirildiği noktayı gördükçe ona ve onun ülküsüne ne kadar da muhtaç olduğumuz ve sahip çıkmamızı bir defa daha anladığımız 9 yıl. Günümüzde Türkeli'miz satılırken , AB üyeliğine giriş bahanesiyle AB'nin Liberal Faşizmine uğrarken , milli devletimiz yıkılmaya çalışılırken o kutlu ülküye inanmamız gerektiğini anladığımız 9 yıl. Başbuğ Türkeş'in, Başbuğ Mustafa Kemal'den aldığı bayrağı bize , Genç Bozkurtlarına teslim etmesinin üzerinden geçen 9 yıl. Peki ya geçen bu zaman zarfı içerisinde Türklük ülküsüne sarılmamızı anlamamıza rağmen gerçekten sarılabildik mi? Türk için en zor zamanları yaşarken Türk gibi güçlü, Türk gibi bilge sözünü ne kadar gerçekleştirebildik? Oysaki son Başbuğumuzun ve geçmişteki diğer Başbuğlarımızın bizden istediği bilge olmak için hiç durmadan çalışmaktı. Ülkücü hareketin her neferinin bilgelik, her neferinin liderlik vasıflarını kazanmasıyla büyük Türk ülküsünde başarıya ulaşılabileceğini biliyorlardı. Başbuğ Türkeş bu amaçla Türk gençliği için Kitaplıkları kurmuştu. Bu amaç için Türk'ün tarihini öğrenmemizi ve bunun üzerinden geleceğe ışık tutmamızı tembih etmişti. 9 Işıkta da İlimcilik adı altında bunun üzerine basabasa belirtmişti. 9 ışıkta belirttiği hedeflerden bir diğeri ise Köylücülüktü. Köylümüzün AB politikaları yüzünden battığı bugünlerde ; vahşi kapitalizmin tarımımızı bitirdiği bugünlerde köylücülüğün değerini de bir kez daha anladık. Peki Başbuğ'un izinde olan bizler ne kadar köylücüyüz? 9 ışıktaki diğer çözümler için de bu sorular kendimize sormamız gerekli. Ne kadar Ahlakçıyız. Ne kadar Milliyetçiyiz. Aldığımız cevaplar hiç bir zaman "yeteri kadar" olmamalı. Çünkü yeterli olduğunu düşünmeye başladığımız veya da düşündüğümüz günler aslında gelişen ve Türklüğü ve Türk ülküsünü yutmaya çalışan dünyanın gerisinde kaldığımız gün olacaktır.

Tardu

4 Nisan 2006

Çanakkale'de Kür Şad'ın fedakarlığıyla çarpışan erler Ruhunuz Şad olsun


Çanakkale'de Kür Şad'ın fedakarlığıyla çarpışan erler Ruhunuz Şad olsun

Ey yüce Türk Milletinin asil evlatları size layık olabiliyoruz mu? Hiç olamayacak mıyız yoksa ? Var olan bu Kapitalist tüketici dünya da sisteme ne kadar karşı koyabileceğiz . Hayatımız sadece zevklerimiz tatmin etmekle mi geçecek yoksa "Hey düzen bize dayatmalarını kabul etmeyeceğim , seni yıkacağım . Gerçeğin çaresizliğinde ve karanlığında ezileceksin" diyebilecek miyiz?. Belki de gerçeğin düzen olduğunu düşünüp karanlıkta biz kaybolacağız. Bu kayboluşta benliğimizde var ettiğimiz Türklük kavramıyla Türk'e zarar vereceğiz belki de . Kayboluştan kurtulduğumuzu sanıp o günlere geri bakınca halimize acıyacağız. "Neler yapmışım ben , nasılda düzenin adamı olmuşum" diye. Bizim için uyanış olacağını düşüneceğiz bunun artık. Halbuki düzen o kadar içimize işlemiş olacak ki düzene hizmet ettiğimizi anlamayacağız yine tüketici olacak yine kendimize "BEN" merkezli bir Türklük anlayışı seçmiş olacağız . Övüneceğiz , Övüneceğiz bir şeyler yapmaya çalışacak ama hep yanlış yönde olacağız.


"BEN" merkezimiz aslında kendimize iyilik olmayacak aslında "BEN" derken kayboluşu yaşayan diğerleri gibi olacağız
Ve hiçbir zaman " Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız ?" diyemeyeceğiz

Halbuki Türk'ün tarihini şekillendiren ve yükselmesini sağlayanlar "BEN" den arınmışlardı. Onları zafere götüren en büyük etkenlerden biri de bu idi. Tıpkı Çanakkaledeki Koca Seyitler , Göktürklerdeki Kür Şad ve kırk arkadaşı gibi.

Kür Şad Kağanlığın hakkı olmasına ve yeterince erdemlere sahip olmasına karşın İhtilalden sonra Kağan olmak istememiş Atsız'ın ifadesiyle:

"Kağanlık buduna bir hizmettir. Fakat aynı zamanda kişinin bir kazancıdır. En yüce hizmet, karşılık kazanç beklemeden yapılan hizmettir. Şimdiye dek Türk budununa gereğince hizmet edemedim. Hem borcumu ödemek, hem de Bozkurt ocağının son yıllardaki uygunsuz işlerini silip kapatmak için kağan olmayacağım"

Mantığıyla hareket etmiş , Türk'ün kurtuluşunu "BEN" den uzak gerçekleştirip Hem Tanrı dağında hem de Türk'ün gönlünde sonsuza dek yer edinmişti. Çanakkale'de 18 Martlarda andığımız Şehidlerimizin edindiği gibi.

Tardu

18.03.2006

GERÇEK TÜRKÇÜ BAŞBUĞ MUSTAFA KEMAL



Türk Birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜrk Birliğine inanıyorum,onu görüyorum.Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliği ile açacaktır.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Başbuğ'a Türkçü değildi diyenler. Daha doğrusu içi boşaltılmış bir milliyetçilik kavramını yakıştırmaya çalışan zavallılara Turancı, Türkçü Başbuğ'dan en güzel cevap işte budur.